Efrén López’in Kurtoğlu Zeybeği bestesi vesilesiyle zeybek besteciliği üzerine kısa bir yazı

Sen taaa İspanya’lardan gel, ondan sonra da böyle görkemli bir ağır zeybek bestele!
Dinlerken aklıma şu soru düştü, acaba kaçımız zeybek bestelemiş bir besteci ismi biliyoruzdur ki? Kendimi yokluyorum aklıma maalesef çok az sayıda isim geliyor, ve bu aklıma düşen bu isimlerin hepsi de klasik gelenekten yetişen Tanburi Cemil Bey, İsmâil Hakkı Bey, Mutlu Torun, Cengiz Onural gibi besteciler.

Her ne kadar Osmanlı-Türk modernleşmesi süresince büyük darbeler almış olsa da, klasik geleneğin beste yapmaya olan bakışı tabi ki halk müziği geleneğine göre hep çok daha sağlıklı kalmış. Klasik gelenekten üç-dört bestecinin ismini sayabiliyor iken, halk müziği geleneği içinden ise bir tek zeybek bestekarının adını bilmiyor olmam bunun bir göstergesi. Ayrıca zeybeklerin özünde bir halk müziği türü olduğunu düşününce, meselenin (yani halk müziği geleneğinden yetişmiş hiçbir zeybek bestecisi isminin aklıma gelmiyor olması) enteresanlığı daha da açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Peki Cumhuriyet döneminde (ya da öncesinde) bağlamacılar zeybek bestelemiyorlar mıydı? Tabi ki besteliyorlardı lakin özellikle TRT’nin güçlü olduğu yıllarda bunları kendi adlarıyla yaygınlaştır(a)mıyorlardı. Bu zeybekler TRT repertuarına ya anonim olarak kaydediliyorlardı, ya da bestecisi belli diye türkü olarak kabul görmüyorlardı ve repertuara kaydedilmiyorlardı. Bunda öncelikle geleneğin şizofrenik ‘anonimlik’ algısının çok büyük önemi vardı. Bir de bunun üstüne dönemin entellektüellerinin ve sanatçılarının beste yapma sürecini kelimenin gerçek anlamıyla toplumsal bir olay olarak görüyor olmalarının önemi büyüktü. Bu bakış açısına göre toplumun iki temel beste yapma yöntemi vardı:
1. Beste bir kişi tarafından yapılmıyordu, bunun yerine toplum fantazmik bir şekilde bir araya geliyor ve hep beraber bu halk şarkılarını üretiyordu (Bu arada tüm köyün bir araya gelip hasat yapar gibi, beste yaptığını ben hiç ama hiç tahayyül edemiyorum).
2. Beste bir kişi tarafından yapılıyor, aktarılırken şekilden şekile giriyor, bazı yerleri unutuluyor, bazı yeni eklemeler yapılıyor, ve bu süreçte toplumun beğeni ve estetik ‘eleğinden’ geçemeyenler unutuluyordu. Bu süreçleri başarıyla tamamlayan türküler ise günümüze kalıp bizim içimizi sızlatıyordu.

Eğer dikkat ettiyseniz her iki yöntem de anonimleşme denilen bir tür mayalanma sürecine dayanıyor. Bu süreçte önemli bazı değişiklikler oluyor, mesela bestecinin adı unutuluyor, parçanın yapısal, melodik, sözsel unsurları çeşitli hallere giriyorlar vs… Bu anonim beste kavramı bir yandan geleneğin icat edilmesini sağlarken bir yandan da ‘yeni ve anonim olmayan besteyi’ bir tabu haline getirerek geleneğin kendini yeniden üretememesine sebep oluyordu. Demem o ki artık özellikle ‘okullu’ bağlamacılar arasında görülen bu şizofrenik beste yapma algısı ve tabusu kırılıyor, yeni kuşak ve bazı eski kuşak ‘okullu’ halk müziği icracıları artık yeni türküler yakıyorlar. Bu aslında kesinlikle muhteşem bir gelişme ve önümüzdeki yıllarda birbirinden harika yepyeni türküler dinlemeye devam edeceğiz.

Aslında Efren Lopez üstünden Yunanistan’da bağlama ve Osmanlı müziğine duyulan ilgiliyi anlattığım yarım kalan bir yazımı bitirmeye uğraşırken, kendimi birden zeybeklerle ilgili bu yazıyı yazıyor olarak buldum.
Yarım kalmış yazıyı da en kısa zamanda bitirip paylaşacağım.
Esen Kalın


One Comment on “Efrén López’in Kurtoğlu Zeybeği bestesi vesilesiyle zeybek besteciliği üzerine kısa bir yazı”

  1. Homerakis dedi ki:

    Ross Daly – Zeybek Dance Χορός Ζεϊμπέκων (1992)


Yorum bırakın